NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُبَيْدُ
اللَّهِ بْنُ
مُعَاذٍ
حَدَّثَنَا
يَحْيَى
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ أَبِي
إِسْحَقَ
عَنْ أَبِي
عُبَيْدَةَ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ
قَالَ
اشْتَرَكْتُ
أَنَا
وَعَمَّارٌ
وَسَعْدٌ
فِيمَا
نُصِيبُ
يَوْمَ
بَدْرٍ قَالَ
فَجَاءَ
سَعْدٌ
بِأَسِيرَيْنِ
وَلَمْ أَجِئْ
أَنَا
وَعَمَّارٌ
بِشَيْءٍ
Abdullah (b. Mes'ud)'un
şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Ben, Ammâr ve Sa'd,
Bedir günü, ele geçireceğimiz (ganimet) de ortak olmayı kararlaştırdık. Sa'd
iki esir getirdi, Ammâr ile ben ise bir şey getiremedik.
İzah:
İbn Mâce, ticârât
Münzirî,Ebû Ubeyde'nin
babasından hadis işitmediğini söyleyerek, hadisin münkatı' olduğunu ifade
etmiştir.
Sarihler genellikle, bu
hadisi "şirket-i a'mâl'in caiz oluşuna delil göstermektedirler.
Şirketin çeşitlerini
izah ederken (hadis no: 3383) şirket-i a'mâli tarif etmiş ve bu şirkete;
şirket-i ebdân ve şirket-i sanâî de denildiğini söylemiştik.
Şirket-i a'mâl'da
ortakların meşgul oldukları sahalar aynı olabileceği gibi, farklı da olabilir.
Meselâ iki terzi ortak olabileceği gibi, bir terzi ve bir marangoz da ortak olabilirler.
Her ortağın aynı sanatla meşgul olması şart değildir.
Ulemanın şirket-i
a'mâlin hükmü konusundaki görüşleri aynı değildir; Süfyân-ı Sevrî, Ahmed b.
Hanbel ve Hanefîlere göre caizdir. Ebû Sevr ve Şâfiîlere göre ise bâtıldır.
Şirket-i a'mâl (sermayesiz ortaklık) iki türlü tasavvur edilebilir:
1- Yukarıdaki
misâllerde olduğu gibi, şahısların yapacakları iş ve elde edecekleri ücrette
ortaklık kurmaları ki, buna şirket-i ebdân, şirket-i a'mâl ve şirket-i sanâî
denir.
2- Dağdan odun
toplamak, otlaktan ot yolmak gibi haddizatında mubah olan şeyleri elde
etmekteki ortaklık. Yani iki veya daha çok kişinin aralarında, "Hepimiz
birbirimizin toplayacağı oduna ya da yolacağımız ota ortağız" şeklinde
anlaşmaları.
Bu yolla aktedilen bir şirket
Hanefîlere göre caiz değildir. Hanbelî ve Mâlikîlere göre ise caizdir.
Şirket-i a'mâli caiz
görenler; bu konuda varid olan haberlere dayanırlar. Caiz görmeyen Şâfiîler
ise, insanların güç ve kabiliyetlerinin eşit olmadığını, dolayısıyla böyle bir
ortaklığın haksızlığa sebep olacağım söylerler.
Şevkânî; şirket-i
ebdânı caiz görenlerin bu hadisi delil aldıklarım söyledikten sonra Şâfiîlerin
cevabını şu şekjlde ortaya koyar: "Bedir savaşının ganimetleri, Rasûlullah
(s.a.v.)'a aitti, o istediğine verirdi." Şâfiîlere göre Abdullah, Ammâr
ve Sa'd'ın anlaşmalarının önemli olmadığı; Sa'd'in getirdiği iki köleye
diğerlerinin ortak oluşu, kurdukları ortaklıktan dolayı değildi. Ra-sûlullah'ın
kendi hakkı olan bir şeyi üçüne bağışlaması idi.
Şevkânî bu hadisin;
herkesin elde etmesi mubah olan şeyleri yapmakta vekâleti caiz görmeyen
Hanefîlerin de aleyhine delil olduğunu söyler. Hanefi'ler hiç kimseye ait
olmayan ormandaki odunu toplamak, mer'adaki otu yolmak gibi herkes için mubah
olan şeylerde başkasını vekil tayin etmeyi caiz görmezler. Şevkânî'nin bu
hadisi Hanefîlerin aleyhine telakki etmesi, savaştaki ganimetin tüm gazilere
ait olması ve şirketin vekâleti de içine almasıdır. O bu hadisi, mübâhatı elde
etmedeki ortaklığın cevazına delil sayar.
Hanefîler, şirket-i
a'mâl ile mubah olan şeyleri elde etmekteki ortaklığı ayrı ayrı telakki ederler
ve yukarıda belirtildiği gibi birincisini mubah, ikincisini fasid sayarlar.
Üzerinde durduğumuz hadîsi de aleyhlerine kabul etmezler. İbnü'l-Hümâm bu
hadisi şöyle değerlendirmiştir: "Savaşta elde edilen ganimet, Allah'ın
hükmü ile gaziler arasında ortaktır. Sadece birkaç kişinin ganimetin bir
bölümüne ortak olmaları mümkün değildir. Hz. Nebi (s.a.v.)'in bu üç sahâbîye
yaptığı (Sa'dın getirdiği esirleri onlara vermesi) tenfîldir ya da onlara düşen
hissedir. Bazı Şâfiîler Bedir ganimetinin Hz. Nebi'e ait olduğunu, dolayısıyla
istediği şekilde dağıtılabileceğini söylerler."
İbnü'l-Hümâm bu
sözleriyle, Hanefîlerin görüşü ile hadis arasında bir çelişki olmadığını ortaya
koymuştur.